Endülüs’ün altın şehri, İspanya’nın incisi: Sevilla
Kaan İNCİLİ
Sevilla’ya geldiğinizde birinci yapmanız gereken şey, kentin kalbine inmek. Alcázar Sarayı, sizi Arap, Gotik ve Rönesans mimarisinin kusursuz birleşimiyle karşılayacak. Endülüs Emevileri tarafından inşa edilen bu saray, İspanya’nın ve tabiiki Endülüs’ün en etkileyici yapılarından biri. Süper avluları, süslü kemerleri ve egzotik bahçeleriyle sizi apayrı bir vakte götürecek. Fakat bugünkü Alcázar Sarayı’nın temelleri, Müslüman devirde (10. yüzyılda) kurulduysa da, günümüzdeki yapı yüklü olarak 14. yüzyılda Hristiyan Kastilya Hükümdarı I. Pedro tarafından inşa edilmiştir. Mudejar mimarisi tesiri büyük olsa da, Alcázar tam manasıyla bir Emevi yapıtı değildir.
Şehrin en ikonik yapılarından biri olan Sevilla Katedrali ve onun yükselen Giralda Kulesi, büyüklüğü ve ihtişamıyla kendine hayran bırakıyor. Burası yalnızca bir ibadet yeri değil, birebir vakitte ünlü denizci Kristof Kolomb’un mezarının da bulunduğu bir anıt. Giralda’nın doruğuna çıktığınızda ise Sevilla’nın büyüleyici görüntüsünü izleyerek kentin tarihî dokusunu üstten keşfedebilirsiniz.
Sevilla’nın ruhunu tam manasıyla hissetmek için Santa Cruz Mahallesi’ni keşfetmelisiniz. Dar Arnavut kaldırımlı sokakları, beyaz badanalı konutları ve çiçeklerle süslenmiş avlularıyla adeta bir açık hava müzesi. Bu mahallede yürürken bir köşe başında bir gitar sesi duyabilir, bir avluda flamenco yapan dansçıları izleyebilirsiniz. Sevilla, müziğin ve dansın kentle iç içe geçtiği bir yer.
Gün batımında Guadalquivir Irmağı boyunca yürüyüş yapmak ise Sevilla’da yapılacak en romantik aktivitelerden biri. Irmağın kıyısındaki Torre del Oro, ırmak trafiğini denetim etmek için bir gözetleme ve savunma kulesi olarak inşa edilmiştir. Ayrıyeten, ismini, altın renginde parlayan dış kaplamasından aldığı düşünülüyor. Bugün ise Sevilla’nın simgelerinden biri haline gelmiş durumda. Irmak kenarındaki kafelerde bir kadeh serinletici sangria içmek, bu büyüleyici kenti keşfederken yapmanız gerekenlerden.
Tabii Endülüs’ün kalbinde gezerken kesinlikle uygun bir Flamenco show seyretmeden de dönmeyin.
Sevilla’nın mutfağı da en az kentin tarihi kadar varlıklı. Tapas kültürü burada tam manasıyla bir ömür biçimi. Klasik tapas barlarında patatas bravas, gazpacho ve jamón ibérico üzere lezzetleri denemeden dönmemelisiniz. Bilhassa, Endülüs mutfağının en özel yemeklerinden biri olan Espinacas con Garbanzos (ıspanaklı nohut yemeği), Sevilla’ya mahsus tatlardan biridir.
Sevilla, tıpkı vakitte yıl boyunca çeşitli şenliklerle de ünlü bir kent. Şayet bahar aylarında ziyaret ediyorsanız, Semana Santa’nın dini merasimlerini ve Nisan Fuarı’ndaki renkli cümbüşleri kaçırmamalısınız. Kent, bu şenlikler sırasında adeta bir masal diyarına dönüşür. Semana Santa (Paskalya Haftası) dini geçit merasimleriyle ünlüdür, Feria de Abril (Nisan Fuarı) ise büsbütün cümbüş, dans ve klâsik Endülüs kültürünün sergilendiği bir şenliktir, bu fuarın en değerli yanı, at otomobilleri, klasik flamenko kıyafetleri, özel çadırlar (casetas) ve canlı müziğin olduğu büyük bir Endülüs şenliği olmasıdır.
Sevilla, sırf gezilecek bir kent değil, tıpkı vakitte yaşanacak bir tecrübedir. Renkleri, sesleri ve tatlarıyla sizi içine çeken bu büyüleyici kent, kalbinizde unutulmaz bir iz bırakacak.
Tatmadan Dönmeyin: Tapas, Gazpacho, Espinacas con Garbanzos, Jamón Ibérico, Churros con Chocolate
Görmeden Dönmeyin: Alcázar Sarayı, Sevilla Katedrali ve Giralda, Santa Cruz Mahallesi, Torre del Oro, Plaza de España
Ertelemeyeceğiniz tek hayaliniz, sizi farklı ufuklara götürecek yeni seyahatler olsun. Sevgiyle kalın.
patronlardunyasi.com
