PD seyahat yazarı Kaan İncili Avrupa’nın Kudüs’ü Saraybosna’yı yazdı

Kaan İNCİLİ
Miljacka Irmağı boyunca yürüdüğünüzde göreceğiniz köprüler, şehrin geçmişini ve bugününün nasıl iç içe geçtiğini anlatır. Tarihin akışını değiştiren Latin Köprüsü, 1914’te Avusturya-Macaristan Veliahtı Franz Ferdinand’ın suikaste uğradığı yer. O gün orada sıkılan kurşun, Birinci Dünya Savaşı’nı başlatırken, Saraybosna’yı da dünya tarihinin dönüm noktalarından biri haline getirdi.
Başçarşı ise şehrin kalbi diyebileceğimiz bir yer. Osmanlı’dan kalan sokaklarında gezerken, Türkiye’de bir Anadolu kasabasındaymış hissine kapılabilirsiniz. Taş döşeli yollar, bakırcılar çarşısındaki ustaların çekiç sesleri, kahve kokusu ve boza bardaklarının tıngırtısı… Burada vakit geçirmek, vakitte seyahat yapmak üzere. Başçarşı’nın merkezinde yer alan Sebil, şehrin en bilindik noktalarından biri. Geleneğe göre Saraybosna’ya gelen herkes buradan su içmeli ki tekrar buraya yolu düşsün.
Avrupa’nın ortasında bir Osmanlı şehri üzere dursa da, Saraybosna’nın Batı etkisini de görebileceğiniz noktalar var. Ferhadiye Caddesi’nden yürüdüğünüzde bir sınır çizgisine varırsınız: Bir tarafta Osmanlı mimarisi, diğer tarafta Avusturya-Macaristan tesiri. Buna “Doğu ile Batı’nın buluştuğu nokta” diyorlar. Gerçekten de tek bir adımda iki farklı dünyaya geçiş yapmış gibi hissedeceksiniz.
Saraybosna, aynı zamanda yakın tarihin en acı dolu anlarına da şahitlik etti. 1992-1996 yılları arasında süren kuşatma sırasında şehir büyük yaralar aldı. Bugün hala binalarda kurşun izlerini görebilir, bazı kaldırımlarda kırmızı reçineyle işaretlenmiş “Saraybosna Gülleri”ni fark edebilirsiniz. Her biri, o noktada hayatını kaybeden insanların anısına bırakılmış sessiz çığlıklar…
Tünel Müzesi, şehrin yakın tarihini anlamak için görülmesi gereken en önemli yerlerden biri. Kuşatma sırasında, Saraybosnalılar bu tüneli kullanarak hayatta kalmayı başardılar. 800 metrelik bu geçit, adeta umudun ve direnişin sembolü haline geldi.
Şehrin en güzel manzarasını izlemek için kesinlikle Saraybosna Kalesi’ne çıkmalısınız. Özellikle gün batımında buradan şehri izlemek, size Saraybosna’nın büyüsünü bir defa daha hatırlatacak. Güneş batarken minareler, kilise kuleleri ve çağdaş binalar birlikte silüet oluşturacak. İşte bu yüzden Saraybosna’ya “Avrupa’nın Kudüs’ü” deniyor.
Gastronomi açısından da Saraybosna, lezzet düşkünlerini tatmin edecek bir mutfağa sahip. Kesinlikle Boşnak böreği yemeli, yanında klâsik yoğurtlarından tatmalısınız. Şehrin en meşhur yemeklerinden biri de kuşkusuz cevapi. Közde pişirilmiş küçük köfteler, yanında soğan ve somun ekmeğiyle servis ediliyor. Yanında bir de klasik Boşnak kahvesi içerek lezzet yolculuğunuzu tamamlayabilirsiniz.
Tatmadan Dönmeyin: Cevapi, Boşnak böreği, Pita, Begova Çorbası, Boşnak kahvesi.
Görmeden Dönmeyin: Başçarşı, Latin Köprüsü, Sebil, Ferhadiye Caddesi, Tünel Müzesi, Saraybosna Gülleri, Saraybosna Kalesi.
Her şehir bir hikâye anlatır, lakin Saraybosna size bir destan sunar. Her köşesinde, her taşında, her insanında bir iz vardır. Kâfi ki bu şehre kulak verin…
Ertelemeyeceğiniz tek hayaliniz, sizi farklı ufuklara götürecek yeni seyahatler olsun. Sevgiyle kalın.
patronlardunyasi.com